Asfalt mı Asvalt mı?
Bir sabah, güneş henüz uykusundan uyanmamışken, kahvemi yudumlarken dışarıda ne kadar sessiz olduğunu fark ettim. O an gözlerim yavaşça pencereye kayarken, düşüncelerim bir anda eskilere, çocukluğuma götürdü. Anlatacağım bir hikâye var; belki sen de bu hikâyeyi çok yakın bir şekilde hissedeceksin. Ne dersin, bir yolculuğa çıkalım mı?
Sana, bir zamanlar bir yolun nasıl iki farklı şekilde algılandığını anlatmak istiyorum. Asfalt ve asvalt… Bazen kelimeler, insanlar gibi farklı duygulara bürünebilir. İki kelime, belki bir harf farkı, ama bir o kadar da büyük bir anlam farkı taşıyor. Asfalt mı asvalt mı? Belki de doğru cevabı bulmak, en büyük çözüm değil, anlamını kavrayabilmekte.
Olay, küçük bir kasabada geçiyor. Kasabanın en bilinen çifti, Ela ve Murat… Ela, kasabanın içindeki kütüphanede çalışıyordu. Her gün, kasabanın sakinleri ile göz göze gelip, sessiz bir şekilde birbirlerine geçiş yaparlardı. Ela, hayatı ve insanları derinlemesine anlamaya çalışan bir kadındı. Bir bakışı, bir kelimesi bile bazen karşısındaki kişiyi çok iyi tanımasına yetiyordu. Murat ise çok farklıydı. Çözüm odaklı, pragmatik bir adamdı. Bir şeyin yanlış olduğunu görse, hemen bir çözüm bulur, yollarını çizerdi.
Bir gün, Ela ve Murat kasabanın ana caddesinde yürürken bir şey dikkatlerini çekti. Caddenin yeni asfaltı dökülüyordu, ama kasabalılar, bir yanlış kelime kullanımını fark etmişti: “Asvalt”. Bu farkı, kasaba halkı arasında büyük bir tartışmaya sebep olmuştu. Kimi “Asfalt demek lazım” diyordu, kimisi ise “Asvalt, doğru yazım” diyordu. Ama kasaba halkı bu tartışmaya o kadar tutkulu bir şekilde sahip çıkmıştı ki, sabahları caddede bir araya gelerek birbirlerine görüşlerini anlatıyorlardı.
Ela, kasaba halkının bu kadar duygusal ve tutkulu bir şekilde “asfalt” ya da “asvalt” meselesini tartışmasını tuhaf buluyordu. Onun için asıl mesele, bu kelimenin doğru yazılıp yazılmaması değildi. O, insanların bağ kurma biçimlerine odaklanıyordu. Çünkü, bir kelimenin yanlış yazılmasını dert eden insanlar, belki de daha büyük bir şeyin peşindeydiler. Kimse, kasabanın diğer önemli meselelerine bu kadar kafa yormuyordu; kimse kasaba halkının birbirleriyle ilişkisini sorgulamıyordu.
Murat ise tamamen farklı bir yaklaşımdaydı. O, “Asfalt” kelimesinin yanlış yazılmasının çok önemsiz olduğunu düşünüyor, kasaba halkının bu kadar ayrıntıya takılmasını ise gereksiz buluyordu. Ona göre bir sorun varsa, hemen çözülmeli ve herkes hayatına devam etmeliydi. “Kelime önemli değil, yol önemli,” diyordu. Kasaba halkının, günlerce aynı tartışmayı yapmasını anlayamıyordu.
Ela bir akşam, bu mesele hakkında Murat’la konuştuktan sonra bir noktada düşündü: “Neden bir kelime bu kadar önemli oldu? Neden bu kadar hassasız?” Sonra fark etti ki, insanlar doğruyu bulmaya değil, anlam arayışına giriyorlardı. Murat’ın yaklaşımı, çözüm arayışının somut olmasına dayanırken, Ela’nın yaklaşımı insanları anlamaya dayalıydı. İki farklı bakış açısı, iki farklı dünya…
Bir hafta sonra kasabanın ana caddesi tamamen asfaltlanmıştı. Ancak, asvalt ve asfalt tartışması hala sürüyordu. İnsanlar farklı şeylere odaklanmış, bir kelimenin doğru yazımını bir çözüm gibi görüyorlardı. Ela ise o sabah, kasaba meydanında eski dostlarıyla karşılaştığında, aslında kelimenin ne kadar önemli olduğunu değil, kelimenin arkasındaki hikâyenin, insanların bağ kurma arzusunun önemli olduğunu fark etti.
Asfalt mı asvalt mı? Belki de cevabı bulmak değil, bu soru üzerinden yapılan tartışmanın, insanları bir araya getirmesiydi önemli olan. Kimse doğruyu bulmaya çalışmadı, herkes duygusal bağlarla kendisini doğru kabul ettirmeye çalıştı.
Gün sonunda, kasaba halkı gülümsedi ve her şey aynı kaldı. Bir kelime, bir cümle ya da bir mesele… Sonunda, kasaba halkı anladı ki, her şeyin bir çözümü olsa da, bazen çözüm bulmaktan çok, anlamak daha önemli.
Şimdi sana soruyorum, sen ne düşünüyorsun? Asfalt mı, asvalt mı?