Toplumsal Yapıların Gölgesinde Bir Kavram: “Haşere” Demek Ne Demek?
Bir sosyolog olarak toplumun gündelik dilinde kullandığı kelimelere dikkat ettiğimde, her birinin ardında güçlü bir kültürel kod, tarihsel birikim ve toplumsal ilişki biçimi gizli olduğunu fark ediyorum. “Haşere” kelimesi de bunlardan biri. Genellikle zararlı, istenmeyen, yok edilmesi gereken bir varlık anlamında kullanılır. Ancak dilin hiçbir kelimesi sadece biyolojik bir tanımlamayla sınırlı değildir. “Haşere” dediğimizde aslında kimin “istenmeyen” olduğuna, kimin “normun dışında” sayıldığına ve kimin “susturulması gerektiğine” dair bir toplumsal anlatı da üretiriz.
Toplumsal Normların İnşası ve “Haşere” Kavramının Sosyal Anlamı
Toplum, düzeni korumak adına belirli normlar üretir. Bu normlar, “normal” olanla “anormal” olanı birbirinden ayırır. “Haşere” kelimesi tam da bu ayrımın sembolüdür: norm dışına çıkan, sistemin işleyişine zarar verdiği düşünülen birey veya gruplar, metaforik olarak “haşere” konumuna itilir. Bu durum yalnızca biyolojik bir türle değil, sosyal dışlama mekanizmalarıyla ilgilidir.
Bir mahallede sürekli “uyumsuz” olarak anılan birey, tıpkı bir böcek gibi dışlanabilir. Bu dışlama, sadece davranışlara değil, kimliklere de yöneliktir. Örneğin farklı cinsel yönelimlere sahip bireyler, geleneksel yapılar içinde “toplumsal haşere” gibi görülür; susturulmaları, görünmez kılınmaları veya “temizlenmeleri” beklenir. Böylece “haşere” kavramı, biyolojiden topluma, toplumdan ideolojiye taşınır.
Cinsiyet Rolleri ve “Haşere” Olarak Kadın Deneyimi
Toplumun cinsiyet rolleri de “haşere” tanımının nasıl işlendiğini belirler. Erkeklik, genellikle yapısal işlevlerle —üretim, koruma, düzen sağlama— özdeşleştirilirken; kadınlık, ilişkisel bağlar ve duygusal emekle tanımlanır. Bu fark, toplumsal statülerin dağılımını ve “istenmeyen” davranışların cinsiyetlendirilmesini açıklar.
Bir erkek, sistemi sorguladığında “devrimci” ya da “asi” olarak anılabilirken; aynı davranışı sergileyen bir kadın, “huysuz”, “dengesiz” ya da “haşere” olarak damgalanabilir. Çünkü erkeklik, yapının bir parçası olarak algılanır; kadınlık ise yapının sınırlarını korumakla görevlendirilir. Kadın bu sınırları ihlal ettiğinde, toplumsal bedenin dengesini bozan bir “mikroorganizma” gibi görülür.
Kültürel pratikler de bu ayrımı güçlendirir. Bir aile toplantısında politik konuşmalar yapan bir erkek “bilinçli” bulunurken, aynı davranışı sergileyen bir kadın “fazla konuşkan” ya da “yersiz” olarak değerlendirilebilir. Kadınların duygusal alanla sınırlandırılması, onların toplumsal “işlevini” belirler; bu sınırın dışına çıkan kadın, sistem için tehdit haline gelir.
Kültürel Pratikler ve Toplumsal Hijyen Arayışı
Her toplum, kendi içindeki “kir”i tanımlar. Bu kir, kimi zaman ideolojik, kimi zaman ahlaki, kimi zaman da ekonomik biçimlerde ortaya çıkar. “Haşere” kelimesinin kültürel işlevi de tam burada belirginleşir: toplumu “temiz” tutmak için belirli kimliklerin, davranışların ve düşüncelerin yok edilmesi gerektiği fikri üretilir.
Kültürel olarak “fazla modern”, “fazla özgür”, “fazla sorgulayıcı” insanlar, bu toplumsal hijyen projesinin hedefi haline gelir. Örneğin, geleneksel bir köyde kendi ekonomik bağımsızlığını kazanan bir kadın, “erkekleştiği” için eleştirilebilir; bir erkek ise duygusal açıklık gösterdiğinde “kadınsı” olmakla suçlanabilir. Her iki durumda da “norm dışı” davranışlar, haşere gibi yok edilmesi gereken sapmalar olarak algılanır.
“Haşere”yi Yeniden Düşünmek: Toplumsal Empatinin Çağrısı
Peki gerçekten “haşere” kimdir? Yoksa bu kavram, bizim toplumsal korkularımızın bir yansıması mı? Belki de “haşere” dediğimiz şey, sistemin yüzleşmek istemediği kendi çelişkileridir: farklı olan, sorgulayan, sınırları zorlayan her birey.
Toplumsal dönüşüm, “haşere” olarak görülenlerin sesini duymakla mümkündür. Bu yüzden, kelimenin barındırdığı dışlayıcı anlamları sorgulamak; “zararlı” diye tanımlanan her şeyi yeniden değerlendirmek, daha adil bir toplumsal düzenin ilk adımıdır.
Bugün birilerini “haşere” olarak etiketlediğimizde, aslında kendi korkularımızı, önyargılarımızı ve güç ilişkilerimizi yeniden üretiriz. Belki de artık şu soruyu sormanın vakti geldi: Toplumun gözünde “istenmeyen” olan kim, neden ve kimin çıkarına?
Okuyucu olarak seni de bu sorular üzerine düşünmeye davet ediyorum. Belki kendi yaşamında, “haşere” olarak görülen birine rastlamışsındır — ya da bir gün sen, o kelimenin hedefi olmuşsundur. Toplumsal aynaya yeniden bakmanın zamanı geldi.